Rahmetten Ümit Kesilmez...
"Ey Muhammed! De ki: "Ey kendilerine kötülük edip aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin.
Doğrusu Allah günâhların hepsini bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır, merhametlidir."
(Zümer 53)
Ey günâhlar, isyanlar içinde, kötülükler içinde kendi kendilerine zulmeden, kendi kendilerini Allah’a kulluk ortamından çıkarıp küfür ve şirk anlayışları içinde kendi kendilerine yazık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden sakın ümidinizi kesmeyin. “Şu yaptıklarımdan sonra, şu işlediklerimden sonra artık Allah asla beni affetmez. Bundan sonra benim için hiçbir ümit kapısı kalmamıştır. Bundan sonra benim ne cennette, ne de cehennemde yerim yurdum kalmamıştır” diyerek ümitsizliğe düşmeyin. Allah’ın rahmeti geniştir, boldur. Rabbinizin rahmet kapıları sonuna kadar açıktır.
Ey günâhlar, isyanlar içinde, kötülükler içinde kendi kendilerine zulmeden, kendi kendilerini Allah’a kulluk ortamından çıkarıp küfür ve şirk anlayışları içinde kendi kendilerine yazık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden sakın ümidinizi kesmeyin. “Şu yaptıklarımdan sonra, şu işlediklerimden sonra artık Allah asla beni affetmez. Bundan sonra benim için hiçbir ümit kapısı kalmamıştır. Bundan sonra benim ne cennette, ne de cehennemde yerim yurdum kalmamıştır” diyerek ümitsizliğe düşmeyin. Allah’ın rahmeti geniştir, boldur. Rabbinizin rahmet kapıları sonuna kadar açıktır.
Kitap ve peygamber Allah’ın kullarına açtığı rahmet kapısıdır. Kitabı ve peygamberi kendileri için açılmış rahmet kapısı bilip onlara ittibâ edenler için, bilesiniz ki cennet kapıları sonuna kadar açıktır. Dünyada bu rahmete ulaşabilecek kadar süre herkese tanınmıştır. Herkese yeteri kadar ömür, yeteri kadar akıl, irade verilmiştir. Herkese Allah’a dönüş imkânı verilmiştir. Üstelik her tarafımız da Allah’ın âyetleriyle kuşatılmıştır. İçimizde, dışımızda, enfüsümüzde, fıtratımızda Rabbimize yönelebileceğimiz âyetler yerleştirilmiştir. Bunlar da bizim Allah’a dönmemizi sağlayacak birer âyettir. Bizim için açılmış bu kadar rahmet kapısı varken, böyle bir durumda bir insanın Rabbinin rahmetinden ümit kesmesi nasıl mümkün olabilir? Bir insanın kendisine, çevresine karşı, Allah’ın bu kadar âyetlerine karşı kör ve sağır kesilmesi nasıl mümkün olabilir?
Nisâ suresinde de buna benzer bir âyet vardır:
“Allah kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse, şüphesiz büyük bir günâhla iftira etmiş olur.” (Nisâ 48)
Rabbimiz tüm günâhları affedeceğini müjdeliyor ama bir şartla. Şirk olmayacak. Kişi Allah’ın huzuruna şirk koşmadan, Allah’a ortak koşmadan gelmiş olacak.
Biliyoruz ki İslâm insanın insanlığını, zaaflarını asla göz ardı etmez. İnsanı yaratan, onun fıtratını herkesten daha iyi bilen Rabbimiz insanın unutkanlığını, her an gaflet edebileceğini bilir. İnsan bütünüyle İslâm’ı yaşamaya çalışsa da insan olması hasebiyle yine de eksikleri, falsoları olacaktır. Dünya tüm denaeti ve alçaklığıyla, aldatıcı süs ve ziynetiyle onu aldatabilecektir. Para karşılığında, kadın, makam, mevki, menfaatler karşılığında baş aşağı gelebilecektir. Yâni bir gaflet sonucu, nefisten bir dürtü, şeytandan bir etki sonucu insan bazen günâh işleyebilecektir. İnsan olduğu için bütün bunlar olabilir. Çünkü insan günâh işlemeyen bir varlık değildir. Ama günâhtan sonra aklı başına gelir gelmez kişi hemen kendini toparlar, programını değiştirir, tevbe ederek irtibatı kesildiği Rabbine dönebilirse, kesinlikle bilelim ki Allah onu affedecektir. Rasul-i Ekrem Efendimiz bakın bir hadislerinde şöyle buyurur:
“Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Ey Âdemoğlu, bana dua edip bağışlanma dilediğin müddetçe yaptıklarının hiç birisine (azlığına çokluğuna) aldırış etmeden seni bağışlarım. Ey Âdem oğlu, senin işlediğin günâhlar gökyüzünü dolduracak kadar olsa bile, bana istiğfar ettiğin sürece seni affederim. Ey Âdemoğlu, yeryüzü dolusu hatalarla da gelmiş olsan, eğer bana şirk koşmadan gelirsen ben de yeryüzü dolusu mağfiretle gelirim.”
Allahu Ekber, Allahu Ekber. Bundan daha büyük bir müjde olur mu? Bundan daha büyük bir lütuf olabilir mi? Dikkat ediyor musunuz? Ey kulum, senin işlediğin günâhlar gökyüzünü tutacak kadar olsa bile ben onlara aldırış etmem diyor Rabbimiz. Yâni bir insan bir ömür içinde ne kadar günâh işleyebilir? Bir insandan 60-70 yıllık bir ömre sığdırılabilen bütün günâhlar ne kadar olabilir ki? Mümkün değil ama en fazla olsa olsa dünya kadar olabilir değil mi? Ondan daha büyüğü mümkün değil, olamaz zaten. Yâni dünyadaki tüm içkileri bir tek adam içmiş olsa, dünyadaki tüm günâhları bir tek kişi yapmış olsa, bütün suçları bir tek kişiye yüklemiş olsak bile, bütün bunlar olsa olsa işte bu dünya kadar olacaktır değil mi? Rabbimiz buyuruyor ki, bırakın gökyüzünün yanında bir mikrop kadar bile olmayan dünyayı, gökyüzü dolusu günâhla da gelmiş olsan ben onlara aldırış etmem ve bağışlarım.
Eğer yeryüzü dolusu hatayla gelmiş olsan da bana şirk koşmadan, beni ortaklı düşünmeden, bana yetki sınırlaması izafe etmeden, benim Mabûd, kendinin de kul olduğunu bilerek, beni ben olarak tanıyıp, bana yalvarıp, benden ümit var olarak geldikçe kesinlikle seni bağışlarım. Senden sadır olan günâhlar ne olursa olsun, ne kadar olursa olsun hiç aldırış etmem. Lâkin ben şirki asla affetmem diyor Rabbimiz.
Zaten bir kul günâha girerken Allah’ın kulu olarak yapmıştır bu günâhları. Allah’a iman eden, Allah’ı Allah olarak, Rab olarak, İlâh olarak, Rahman ve Rahîm olarak bildiği, tanıdığı, kabul ettiği sürece kulun işleyeceği günâhların hiçbirisi ne kadar da büyük olursa olsun, Allah’ın büyüklüğü yanında ne kadar büyük olabilecek ki? Yeter ki kul Allah’ı tek Rab ve İlâh bilsin, tüm günâhlarını bağışlar Rabbimiz. Yeter ki Allah’ı tüm günâhları affedebilecek güçte ve kudrette yegâne kapı bilsin.
Ama bir kişi şirke düşünce, Allah’ı güçsüz bilip ortaklı düşününce, Allah’ı âciz bilip birilerine yetki devrinde bulunmuş kabul edince, yalnız Allah’ı değil de başka rableri, başka ilahları, başka efendileri de kabul edince, işte o zaman iş değişecektir. O zaman zerre kadar da olsa hiçbir günâhı affedilmeyecektir. Neden? Eh, çünkü o kişinin artık günâhlarını affedebilecek büyüklükte, otoritede, güçte, kudrette, hâkimiyette bir tek Allah’ı yoktur. Onun bölünmüş, parçalanmış, yetkileri elinden alınmış, yeryüzündeki gücünü kaybetmiş, otoritesini yitirmiş, egemenliğini başkalarına kaptırmış, yardımcıları olan âciz bir Allah’ı vardır. Böyle güçsüz bir Allah onun günâhlarını nasıl affedebilsin?
Müşrik işte böyle bir Allah inancı içindedir. Onun inandığı Allah kanun yapmasını bilmez, kanunu yerdekiler yapmalıdır. Onun inandığı Allah kulları için hayat programı belirleme konusunda âcizdir, yerde birileri yapmalıdır hayat programını. Onun inandığı Allah hukuktan anlamaz, hukukçular belirlemelidir hukuku. Onun inandığı Allah eğitim konusunda âcizdir, beceriksiz ve bilgisizdir, yerdeki eğitim uzmanlarına ihtiyaç vardır bu konuda. Onun inandığı Allah kılık kıyafet konusunda cahil olduğu için yerdekilere devretmiştir bu konuyu. Yeme içme konusunda, kazanma harcama konusunda, düğün dernek konusunda, evlenme boşanma konusunda, haram helâl belirleme konusunda hasılı tüm hayat konusunda yetki ve otorite sahibi değildir O Allah. Tüm bu konuları ya kendisi, ya çevresi, ya yönetmelikler, ya yasalar, ya moda, ya âdetler düzenlemelidir. Bu konular Allah’a sorulmamalıdır. Çünkü güçsüz, âciz, yetkilerini başkalarına devretmiş bir Allah’tır O.
Şimdi böyle müşrikçe Allah’a inanan, inandığı Allah’ı hayatına karıştırmayan, inandığı Allah’ın yeryüzünde pek çok ortağı olduğunu düşünen bir adamı nasıl bağışlasın Allah? Gücü yok, kuvveti yok, yetkisi yok, bilgisi yok, yok, yok. Kendisi fakir bir dede, nerede kaldı başkalarına himmet ede? Nasıl affetsin bu kadar büyük günâhları? Ama Allah’ı kitabında tanıttığı gibi mutlak güç ve kudret sahibi, hayata karışmaya, hayata program yapmaya, kulluk edilip sözü dinlenmeye tek yetkili Rab ve İlâh kabul eden kişinin Allah’ı elbette gökyüzü dolusu, yeryüzü dolusu günâhları da affetmeye muktedirdir.
Öyleyse hiç kimse Allah’ın rahmetinden ümit kesemez. Çünkü Allah bu kadar merhametlidir. Kullarına sonsuz merhamet sahibi olan Allah, elbette küfürden, şirkten, isyandan, günâhlardan vazgeçip kendisine kulluğa yönelenleri elbette bağışlayacak, günâhlarını silecek, kusurlarını örtecek, onlara karşı tüm tevbe kapılarını açıverecektir. Ama elverir ki kulları bu tevbe kapıları kapanmadan O’na yönelsinler. İş işten geçmeden tevbelerini, dönüşlerini gerçekleştirsinler. İşte bunun için de şunlar yapılmalıdır:
“Rabbinize yönelin. Azap size gelmeden önce O’na teslim olun; sonra yardım görmezsiniz.” (Zümer 54)
Nisâ suresinde de buna benzer bir âyet vardır:
“Allah kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse, şüphesiz büyük bir günâhla iftira etmiş olur.” (Nisâ 48)
Rabbimiz tüm günâhları affedeceğini müjdeliyor ama bir şartla. Şirk olmayacak. Kişi Allah’ın huzuruna şirk koşmadan, Allah’a ortak koşmadan gelmiş olacak.
Biliyoruz ki İslâm insanın insanlığını, zaaflarını asla göz ardı etmez. İnsanı yaratan, onun fıtratını herkesten daha iyi bilen Rabbimiz insanın unutkanlığını, her an gaflet edebileceğini bilir. İnsan bütünüyle İslâm’ı yaşamaya çalışsa da insan olması hasebiyle yine de eksikleri, falsoları olacaktır. Dünya tüm denaeti ve alçaklığıyla, aldatıcı süs ve ziynetiyle onu aldatabilecektir. Para karşılığında, kadın, makam, mevki, menfaatler karşılığında baş aşağı gelebilecektir. Yâni bir gaflet sonucu, nefisten bir dürtü, şeytandan bir etki sonucu insan bazen günâh işleyebilecektir. İnsan olduğu için bütün bunlar olabilir. Çünkü insan günâh işlemeyen bir varlık değildir. Ama günâhtan sonra aklı başına gelir gelmez kişi hemen kendini toparlar, programını değiştirir, tevbe ederek irtibatı kesildiği Rabbine dönebilirse, kesinlikle bilelim ki Allah onu affedecektir. Rasul-i Ekrem Efendimiz bakın bir hadislerinde şöyle buyurur:
“Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Ey Âdemoğlu, bana dua edip bağışlanma dilediğin müddetçe yaptıklarının hiç birisine (azlığına çokluğuna) aldırış etmeden seni bağışlarım. Ey Âdem oğlu, senin işlediğin günâhlar gökyüzünü dolduracak kadar olsa bile, bana istiğfar ettiğin sürece seni affederim. Ey Âdemoğlu, yeryüzü dolusu hatalarla da gelmiş olsan, eğer bana şirk koşmadan gelirsen ben de yeryüzü dolusu mağfiretle gelirim.”
Allahu Ekber, Allahu Ekber. Bundan daha büyük bir müjde olur mu? Bundan daha büyük bir lütuf olabilir mi? Dikkat ediyor musunuz? Ey kulum, senin işlediğin günâhlar gökyüzünü tutacak kadar olsa bile ben onlara aldırış etmem diyor Rabbimiz. Yâni bir insan bir ömür içinde ne kadar günâh işleyebilir? Bir insandan 60-70 yıllık bir ömre sığdırılabilen bütün günâhlar ne kadar olabilir ki? Mümkün değil ama en fazla olsa olsa dünya kadar olabilir değil mi? Ondan daha büyüğü mümkün değil, olamaz zaten. Yâni dünyadaki tüm içkileri bir tek adam içmiş olsa, dünyadaki tüm günâhları bir tek kişi yapmış olsa, bütün suçları bir tek kişiye yüklemiş olsak bile, bütün bunlar olsa olsa işte bu dünya kadar olacaktır değil mi? Rabbimiz buyuruyor ki, bırakın gökyüzünün yanında bir mikrop kadar bile olmayan dünyayı, gökyüzü dolusu günâhla da gelmiş olsan ben onlara aldırış etmem ve bağışlarım.
Eğer yeryüzü dolusu hatayla gelmiş olsan da bana şirk koşmadan, beni ortaklı düşünmeden, bana yetki sınırlaması izafe etmeden, benim Mabûd, kendinin de kul olduğunu bilerek, beni ben olarak tanıyıp, bana yalvarıp, benden ümit var olarak geldikçe kesinlikle seni bağışlarım. Senden sadır olan günâhlar ne olursa olsun, ne kadar olursa olsun hiç aldırış etmem. Lâkin ben şirki asla affetmem diyor Rabbimiz.
Zaten bir kul günâha girerken Allah’ın kulu olarak yapmıştır bu günâhları. Allah’a iman eden, Allah’ı Allah olarak, Rab olarak, İlâh olarak, Rahman ve Rahîm olarak bildiği, tanıdığı, kabul ettiği sürece kulun işleyeceği günâhların hiçbirisi ne kadar da büyük olursa olsun, Allah’ın büyüklüğü yanında ne kadar büyük olabilecek ki? Yeter ki kul Allah’ı tek Rab ve İlâh bilsin, tüm günâhlarını bağışlar Rabbimiz. Yeter ki Allah’ı tüm günâhları affedebilecek güçte ve kudrette yegâne kapı bilsin.
Ama bir kişi şirke düşünce, Allah’ı güçsüz bilip ortaklı düşününce, Allah’ı âciz bilip birilerine yetki devrinde bulunmuş kabul edince, yalnız Allah’ı değil de başka rableri, başka ilahları, başka efendileri de kabul edince, işte o zaman iş değişecektir. O zaman zerre kadar da olsa hiçbir günâhı affedilmeyecektir. Neden? Eh, çünkü o kişinin artık günâhlarını affedebilecek büyüklükte, otoritede, güçte, kudrette, hâkimiyette bir tek Allah’ı yoktur. Onun bölünmüş, parçalanmış, yetkileri elinden alınmış, yeryüzündeki gücünü kaybetmiş, otoritesini yitirmiş, egemenliğini başkalarına kaptırmış, yardımcıları olan âciz bir Allah’ı vardır. Böyle güçsüz bir Allah onun günâhlarını nasıl affedebilsin?
Müşrik işte böyle bir Allah inancı içindedir. Onun inandığı Allah kanun yapmasını bilmez, kanunu yerdekiler yapmalıdır. Onun inandığı Allah kulları için hayat programı belirleme konusunda âcizdir, yerde birileri yapmalıdır hayat programını. Onun inandığı Allah hukuktan anlamaz, hukukçular belirlemelidir hukuku. Onun inandığı Allah eğitim konusunda âcizdir, beceriksiz ve bilgisizdir, yerdeki eğitim uzmanlarına ihtiyaç vardır bu konuda. Onun inandığı Allah kılık kıyafet konusunda cahil olduğu için yerdekilere devretmiştir bu konuyu. Yeme içme konusunda, kazanma harcama konusunda, düğün dernek konusunda, evlenme boşanma konusunda, haram helâl belirleme konusunda hasılı tüm hayat konusunda yetki ve otorite sahibi değildir O Allah. Tüm bu konuları ya kendisi, ya çevresi, ya yönetmelikler, ya yasalar, ya moda, ya âdetler düzenlemelidir. Bu konular Allah’a sorulmamalıdır. Çünkü güçsüz, âciz, yetkilerini başkalarına devretmiş bir Allah’tır O.
Şimdi böyle müşrikçe Allah’a inanan, inandığı Allah’ı hayatına karıştırmayan, inandığı Allah’ın yeryüzünde pek çok ortağı olduğunu düşünen bir adamı nasıl bağışlasın Allah? Gücü yok, kuvveti yok, yetkisi yok, bilgisi yok, yok, yok. Kendisi fakir bir dede, nerede kaldı başkalarına himmet ede? Nasıl affetsin bu kadar büyük günâhları? Ama Allah’ı kitabında tanıttığı gibi mutlak güç ve kudret sahibi, hayata karışmaya, hayata program yapmaya, kulluk edilip sözü dinlenmeye tek yetkili Rab ve İlâh kabul eden kişinin Allah’ı elbette gökyüzü dolusu, yeryüzü dolusu günâhları da affetmeye muktedirdir.
Öyleyse hiç kimse Allah’ın rahmetinden ümit kesemez. Çünkü Allah bu kadar merhametlidir. Kullarına sonsuz merhamet sahibi olan Allah, elbette küfürden, şirkten, isyandan, günâhlardan vazgeçip kendisine kulluğa yönelenleri elbette bağışlayacak, günâhlarını silecek, kusurlarını örtecek, onlara karşı tüm tevbe kapılarını açıverecektir. Ama elverir ki kulları bu tevbe kapıları kapanmadan O’na yönelsinler. İş işten geçmeden tevbelerini, dönüşlerini gerçekleştirsinler. İşte bunun için de şunlar yapılmalıdır:
“Rabbinize yönelin. Azap size gelmeden önce O’na teslim olun; sonra yardım görmezsiniz.” (Zümer 54)
Ali KÜÇÜK