“Ahiret kazancı isteyenin kazancını artırırız; dünya kazancını isteyene de on-dan veririz; ama ahirette bir payı bulunmaz.” (Şura 20)
Dünyada ahiret için ekenler, dünyada Allah için amel işleyip Rablerinin hatırını kazanmak için çalışıp çabalayan kimselere bu ekimlerinin karşılığı olarak, Allah dünyada bir şeyler verdiği gibi, ahirette de onun mükâfatını kat kat artıracağını vaat ediyor. Rabbimiz, “Kim de sadece dünya için eker, dünya için amel işler, ahireti ve Allah’ın rızasını hiç hesaba katmayarak, hayat programını dünya adına yapar ve karşılığını sadece dünyada görecek biçimde ameller işlerse, ona da bu yaptıklarının karşılığı olarak dünyada bir şeyler veririz ama ahirette onun hiç bir nasibi yoktur,” buyuruyor. Ahirete inanmayan, tarlasını dünya için ekip diken, dünya adına plan-prog-ram yaparak hareket eden kimsenin elde edeceği mükâfat, sadece dünya ile sınırlıdır. Dünyada ne kadar bulmuşsa onunla yetinmek zorundadır. Öbür tarafa intikal edecek bir mükâfatı yoktur onun.
Burada Rabbimiz çok hoş bir husus arzediyor. Sadece dünyalık isteyen, planını prog-ramını dünyalık elde etmek için yapan ve ahireti hesaba katmayan kimselerin ne kadar akılsız ve aptal olduklarını anlatıyor. Yukarıdaki ayetle birlikte düşünelim. . . Ne demişti Rabbimiz, “dünya rızkı mü'min-kâfir ayırımı yapılmaksızın Allah’ın bir lütfudur.” Yani dünyayı isteyenlere de ahireti isteyenlere de dünya rızkı verilmektedir. Bu konuda ikisi arasında bir fark gözetilmemektedir. Bu zaten ezelde takdir edilip hükme bağlanmıştır. Onun için tüm hesaplarını dünyalık için yapanlar aptaldırlar. Neden? Zaten verilecek de ondan. Zaten Allah onu onlara verecek. Allah zaten her-kese dünyada bir şeyler ayırmışken, ahiretini ayaklarının altına alırcasına dünyanın ve dünyalık-ların peşine takılanlar aptal değil de nedir? Öyle değil mi? Bana ayırdığını zaten bana ulaştıra-cak dünyada.
Bana ayırdığını kesinlikle başkalarına vermeyecek, başkalarına ayırdığını da çat-lasam patlasam da kesinlikle bana vermeyecek. Ben gecemi gündüzüme katarak çırpınsam da, Allah’ın bana takdir ettiğinden fazlası da bana gelmeyecek. Bunu Allah zaten vaadediyor. Hal böyleyken ben tutmuşum, zaten bana ayrılan dünyalık rızık konusunda, tüm zamanımı har-cayarak ahiret konusunda plan-program yapmıyorum. İşte bu, aptallıktır, ahmaklıktır. Ama kim de bunu anlar, planını-programını ahireti kazanmak üzere yapar, ahireti kazanmak adına salih amellerin peşinde koşarsa, Allah ona dünyadaki takdir buyurduğunu ulaştıracağı gibi, ahirette de bu yaptıklarının karşılığında kat kat ona mükâfatlar verecektir. Amellerini bazan onla, bazan yedi yüzle, bazan sonsuzla katlayarak karşılığını verecektir. İsrâ sûresindeki ayet-i kerimesinde de bu hususu Rabbimiz şöyle anlatır:
“Dünyayı isteyene, istediğimiz kimseye, dilediğimiz kadar hemen veririz. Son-ra ona cehennemi hazırlarız; yerilmiş ve kovulmuş olarak oraya girer. Ahireti iste-yip, inanmış olarak onun için gerekli çalışmada bulunan kimselerin, işte onların ça-lışmaları şükre değer. Onların ve bunların her birine Rabbinin nimetinden ulaştı-rırız. Esasen Rabbinin nimeti kimseye yasak kılınmış değildir. (İsrâ 18, 19, 20)
Dünyayı isteyenlere dünyalık verecektir Allah. Ama sonucuna kendileri katlanmak zorun-dadırlar. Sadece dünyayı istediklerinden, ahirette onlar için cehennem hazırlanmıştır. Ahireti is-teyenler de, zaten dünyadan mahrum olacak değillerdir. Nitekim bir hadislerinde Allah’ın Resulü buyurur ki: “Kimin hemmi, hedefi, kıblesi ahiret olursa, yani kim ahireti kazanma derdini kendisi-ne birinci dert edinir, plan-programını buna bina ederse, dünya, boynunu kösmüş olarak o kişiye teslim olacaktır.” Yani böyle ahireti ve Allah’ın rızasını kazanmak adına, dünyayla haddinden fazla ilgilenmeyen kişiye dünya küsüp onu terk etmez. “Ne halin varsa gör. Sen madem ki be-nimle ilgilenmedin ben de seni terk ediyorum, haydi sen de bundan böyle fakir kal” demez, ak-sine boynunu kösmüş olarak o kimseye teslim olur.
Ali Küçük