Kötülüğü en güzel bir şekilde sav...
“Hem iyilik de bir değildir kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendisi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimi bir dost gibi olduğunu görürsün.” (Fussılet 34)
Ey mü'minler! Şu anda kötülük ve kötüler, kötülük taraftarları, size karşı çok güçlü, çok kalabalık görünüyor olabilir. Siz iyilik taraftarları da bu kötüler karşısında kendinizi çok zayıf ve güçsüz hissedebilirsiniz. Ama bilesiniz ki, kötülükle iyilik asla bir olmaz. Kötülük taraftarlarıyla iyi-lik taraftarları asla bir olmaz. Unutmayın ki, kötülük fıtraten zayıftır. Kötülük ne kadar güçlü görü-nürse görünsün yıkılmaya, yok olmaya mahkumdur. Çünkü insan fıtratı kötülüğü asla sevmez. Kötülük, asla taban tutmaz. Kötülük taraftarları hangi devirde olursa olsun, ne kadar da çok olur-larsa olsunlar asla vicdanlarda kabul görmeyecektir.
Kötüler, sadece iyilerin vicdanlarında değil, kendi kendilerine de aslında kötü ve zalim olduklarının farkındadırlar ve sürekli bunun ezikliği içinde bulunmaktadırlar. Onlar sadece başkalarının gözünde değil, aslında kendi vicdanlarında, kendi fıtratlarında yok olması gereken varlıklardır. Bunun aksine iyilik taraftarları, İslâm ve Müs-lümanlar zahiren zayıf da olsalar, güçsüz de olsalar sonunda onlar mutlaka insanlar arasında kabul görecek ve galip geleceklerdir. Çünkü fıtrat bunu gerektirmektedir. İslâm mutlaka eninde sonunda vicdanlarda kabul görecektir. Bu, yeryüzünde Allah’ın fıtrat yasasıdır ve bunun değiş-mesi de kesinlikle mümkün değildir. İyilik, İslâm yeryüzünde hiç savunucuları olmasa da kendi başına kalpleri fetheden bir güçtür.
Öyleyse ey peygamberim! Ey peygamber yolunun yolcuları! Sizler iyilikten yana olun! Sizler, size kötülük yapmadan yana olanlara iyilikten, aftan yana olun! Size kötülük yapan kim-selere karşı kötülük yapma imkânına sahip olduğunuz halde kötülük yapmayın! Kötülük yapana, kötülükle mukabelede bulunmamak ihsandır. Hattâ kötülük yapanlara karşı kötülükle mukabe-lede bulunmadığınız gibi, üstelik onlara iyilikte bulunmanız mesajınızın gönüllere nüfusunu sağ-layacaktır. Sizin bu ihsanınız karşısında en zalim insanlar, en katı kalpliler bile eriyecek ve so-nunda size düşmanlık besleyen insanların size sıcak bir dost olduğunu göreceksiniz. Dün sizi yok etmek isteyen zalimlerin, yarın sizin davanıza gönül verdiğini göreceksiniz. Böyle gözü dön-müş, gemi azıya almış, size kötülük yapmak isteyen birine karşı o anda söylenecek güzel bir söz, tatlı bir tebessüm, sakin bir konuşmanın, o anda birdenbire ortamı değiştiriverdiği, kötülük yapmak isteyenin bile utanarak bu kötülükten vazgeçtiği çok görülmüştür. Öyleyse daha büyük kötülüklere fırsat vermemek, daha büyük felâketleri tevlit etmemek için, kötülük karşısında kö-tülüğü değil, kötülük karşısında iyiliği tercih etmeliyiz. Tüm kötülükleri iyilikle savuşturmak zorun-dayız.
Size küfreden birine küfretmemeniz bir iyiliktir, ama ona küfretmemekle birlikte, onun yaptığını yapmamakla birlikte bir de ona karşı duada bulunmanız en büyük iyiliktir. İşte böyle kötülüğü iyilikle savuşturun. Ama bu gerçekten zordur. Bu gerçekten nefislere zor, insanlara ağır gelir. Lâkin: “Bu olgunluğa ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak hayırdan büyük bir pay sahibi olanlar kavuşturulur.” (Fussılet 35)
Bu gerçekten zordur. Kötülüğe karşı iyilik yapmak her kişinin kârı değildir. Bu, ancak sab-reden erlerin kârıdır. Bu, ancak sabır erlerine bir vergidir. Yani kendi nefsinden çok davasını dü-şünen, insanların Allah davasına gönül vermelerini şahsından ön planda tutan, davasının gönül-lerde ma’kes bulması ve muzaffer olması uğruna her şeyini ifeda edecek kadar sabreden kişiler ancak bu duruma ulaşabilir. Tabi bu arada kişinin nefsi devreye girerken, iyiliğin, İslâm’ın za-ferine asla tahammülü olmayan şeytan da devreye girecektir. Ne mutlu şeytana ve nefsin dür-tülerine rağmen bunu becerebilenlere.
Ali Küçük