Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar...
“Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı gün, “Firavun’un adamlarını azabın en ağırına sokun!” denilir.” (Mü’min 46)
Ayet-i kerimede Firavun ailesine iki azaptan söz ediyor Rabbimiz:
1- Firavun ailesine verilecek şiddeti az olan bir azap.
2- Kıyamet günü ise onlar asıl cezayı görecekler. Asıl şiddetli azap, kıyametin kopmasın-dan sonra gelecektir.
Allah diyor ki, onlar sabah akşam ateşe arz olunurlar. Sabah akşam ateş onlara arz edi-lir. Her an ateş onlarla, onlar da ateşle beraberdirler.
Bu ateş azabı, kıyametteki azaptan önce bir azaptır, ayetin ifadesinden böyle anlaşılıyor. Bu birinci azaba alimlerimiz, kıyametten önce vaki olacak kabir azabıdır demişlerdir.
Ancak bu azap, sadece Firavun ailesine mahsus bir azap değil, tüm kâfirler için bir azaptır. Tüm kâfirler kıyamete kadar aynı azabı tadacaklardır.
Allah buyuruyor ki, onlar sabah akşam azaba sürülürler, ateşte yakılırlar, ateşe arz edilir-ler. Yani onlar dünyada denizde boğulma gibi bir azapla yok oldukları gibi, kıyamet gününe ka-dar da berzah âleminde, yani kabirde sabah akşam ateşe arz olunacaklardır. Mü'minlere de sa-bah akşam cennetteki makamları gösterilir.
Bu konuda Resulullahın şu hadisi bunu anlatır: Bu-hârî ve Müslim’in Abdullah bin Ömer’den birlikte rivayet ettikleri bir hadislerinde Allah’ın Resulü şöyle buyurur:
“Sizlerden biri öldüğünde, ona ölümünden sonra, cennet ya da cehen-nem ehli de olsa, sabah akşam gideceği yer gösterilir ve “İşte dirildikten sonra Al-lah’ın seni göndereceği yer burasıdır,” Denilir.”
Ama bu konu gaybî bir konudur, imanî bir konudur, binaenaleyh amelî bir konuymuş gibi, bilginin konusuymuş gibi ele alarak uzun uzun bilgiler bulmaya çalışmanın anlamı da yoktur. Benim bundan anladığım şudur: Burada Firavunlara, Firavun misyonunu üstlenenlere ölürken, ölmeden önce, öldükten sonra, kabirde, haşirde, cehennemde azap var, hep azap var-dır.
Ama burada anlatıldığı gibi onun karşıtı olan mü'min kişi için, bu mü'min fonksiyonunu üstle-nen kimseler için de cennet, rahmet, lütuf, mükafat vardır. Eğer ben yaşadığım hayatta Firavun misyonunu üstlenmişsem, yani Allah’ın elçisine rağmen, elçinin getirdiği kitaba rağmen bunlara müracaat etmeden bir hayat yaşarsam, o zaman onun akıbeti benim için de kaçınılmazdır.
Yok eğer ben bu mü'min kişinin rolünü üstlenir, Allah’ın peygamberine ve onun getirdiği mesaja sahip çıkarak hayatımı o mesaja uygun olarak yaşamaya çalışırsam, o zaman ben de onun gittiği yere gideceğim demektir. İşte esas anlamam gereken burada budur. Kimileri ısrarla efendim Kur’anda kabir azabına dair bir ayet yoktur demeye çalışsa da bu ayet ve sevgili peygamberimizin kabir azabına dair hadisleri bize gösteriyor ki kabir azabı vardır. Tüm hadis kitaplarının bize naklettiklerine göre peygamber efendimiz şöyle buyurur:
“İdrar sıçrantılarından sakının, çünkü kabir azabı ondandır…”
Yine bir başka hadislerinde de sev-gili peygamberimiz bir mezarın yanından geçerken etrafındakilere şöyle buyurdu:
“Şurada ya-tan kardeşinize azap edilmektedir. Ama sanmayın ki o büyük bir günah işlediğindendir. O nemime yapardı…”
Nemime bir anlamıyla, insanlar arasında birinden diğerine söz taşıyarak in-sanların arasını bozmaya çalışmaktır. Bir başka anlamıyla da insanlara insan sözü taşımaktır.
Sanki insanlar Allah’ın sözlerini, peygamberin hadislerini, duymuşlar da sıra öteki insanların söz-lerini duymaya sıra gelmiş gibi, filan zat şöyle dedi,
falanca böyle dedi diye insanlara insan sözü taşımayalım da Allah sözü taşıyalım, peygamber sözü taşıyalım inşallah.
Ali Küçük