“Onlar zekât verirler.” (Mü’minun 4)
Kurtuluşa eren, dünyada da ahirette de başarıya ulaşan mü’minler zekâtı verirler. Zekâtla iç içedir onlar. Zekâtı asla unutmazlar. Namazda huşu sahibidirler onlar, namazda ne dediklerinin, ne okuduklarının, Allaha ne tür sözler verdiklerinin, Allah’tan ne tür mesajlar aldıklarının farkında-dırlar ve namazla aldıkları mesajı kardeşleriyle paylaşmanın kavgasını vermektedirler. Namazla bedenlerinde Allah’ı söz sahibi kabul ettikleri gibi, zekâtla da Allah’ın mallarına karıştığını ortaya koyarlar. Allah’ın kendilerine verdiği mallarından Allah kullarına da verirler.
Evet, zekatı verirler onlar. Mala ilişkin söyleyecek olursak zekatlarını verirler. İnsan varlı-ğıyla ilgili söyleyecek olursak temizliği, tezkiyeyi seçerler onlar. Ömürlerinin, zamanlarının her bir gün ve gecelerini Allah için yaşarlar onlar. Hem bedenleri temizdir onların, hem ömürleri, hem de malları. Mallarını Allah’ın istediği temiz ve helal yollardan temin ederler, Allah’ın istediği temiz ve helal yollarda sarf ederler.
Yine zekat çevredeki insanların onun malına bakışlarını temizler. Zekatını veren bir kişinin malına karşı insanların, fakirlerin bakışları temiz olur. Allah razı olsun, bu kardeşimiz bizi görü gö-zetiyor, Allah ona daha çok versin diye insanlar ona dua ederler. Ama zekatı verilmeyen mallara karşı insanların bakışları temiz değildir. Allah belasını versin, Allah onun malına helak versin, çün-kü o bizim hakkımızı vermiyor diye insanların onun malına bakışı temiz değildir.
Kitabımızın bir başka ayeti de bu hususu şöyle anlatıyordu: Onlar öyle kimseler ki yer-yüzünde yerleştirdiğimiz zaman, onları yeryüzünde egemen kıldığımız zaman, yardımımızla on-ları arzda iktidar mevkiine getirdiğimiz zaman, kendilerine imkân ve fırsat verdiğimiz zaman, yer-yüzünde söz sahibi edip dünya insanlığına yön verir bir konuma getirdiğimiz zaman, yeryüzünde denge unsuru oldukları zaman hemen onlar namazı ikâme ederler. Hemen ilk görevleri olarak, ilk eylemleri olarak namaz ortamı ha-zırlarlar onlar. Namazın önündeki barikatları temizlerler, nama-zın önündeki engelleri kaldırırlar. Hayatı namaza endekslerler. Hayata özdeş bir namaz, namaz kaynaklı bir hayat kurarlar. Bedenlerinde Allah’ın söz sahipliğini kabul adına bedenlerini Allah’ın emrine verirler.
Evet, demek ki onlar diğerleri gibi kendilerinden olmayanları, kendileri gibi inanmayanları yakıp yıkan yok eden kimseler değildir. Onlar Allah adına ve Allah emriyle yaşayan insanlardır. Sonra ikinci görev, ikinci eylem olarak onlar zekâtı verirler. Yâni mallarında da Allah’ın söz sa-hipliğini ortaya korlar. Allah’ın verdiklerini Allah kullarıyla paylaşmaya koşarlar.
Malla ilişkilerini o malın sahibi olan Allah’ın istediği gibi ayarlarlar. Malın kazanma ve sarf yerlerini Rablerine so-rarak belirlerler. Mala bakışlarını Allah’ın istediği gibi tespit ederler.
Malları üzerindeki tasarruf-larını Allah’ın istediği gibi icra ederek, Allah’ın ver dediği yere vererek mallarını temizlerler. Allah için vermeye alıştırarak, Allah için fedakârlığa alıştırarak nefislerinin cimriliğini temizlerler. Ve mal-larını kendileriyle paylaşmaya çalıştıkları çevrelerindeki fakir kardeşlerinin kendilerinin mallarına bakışlarını temizlerler.
İktidarı ele geçirdik, artık tüm dünyanın serveti, zenginliği bizim olsun, herkes ve herşey bize hizmet etsin demezler, aksine herkese hizmet eden kimseler olurlar. Yani zenginlik onlar için bir nimet değil sanki bir külfettir. Çünkü Allah onlara ne kadar güç kuvvet ve zenginlik vermişse o kadar da sorumluluk vermiştir.
Ali KÜÇÜK