“Doğrusu ben ilk Müslümanlardan olmakla emrolundum, de.
Asla şirk ko-şanlardan olma!" (En’am 14)
Evet, Allah peygamberine emrediyor ve diyor ki: Peygamberim, de ki, ben Allah’tan başka bir velî mi bulayım kendime? Allah’tan başka bir velî mi edineyim? Yani ben Allah’tan başka birinin velayetini kabul edip onun hâkimiyetine boyun mu eğeyim? Allah’tan başka birilerini velî kabul edip de ona kulluk mu edeyim? Boynumdaki ipin ucunu onun eline mi vereyim? Allah’tan başka birisini velî kabul edip de irademi ona mı teslim edeyim? Hayatıma kulluk maddesi alacak, bana hayat programı belirleyecek Allah’tan başka kendime bir velî mi bulayın? Yani velim olarak, karar merciim olarak, hayatıma yetkili sahibim olarak Allah dururken, velayetimi Ona teslim et-meyeyim de, Onun velayeti altına girmeyeyim de kendime Ondan başka bir velî mi bulacağım ben? Böyle bir velî bulayım da hayatım nasıl olsun diye sormaya ona mı gideyim? Hukuk düze-nim nasıl olsun diye, ekonomik anlayışım nasıl olsun diye, siyasal yapılanmam nasıl olsun diye, ticaretim, işim, aşım, mesleğim nasıl olsun diye, kılık kıyafetim, yemem içmem nasıl olsun diye, çocuklarıma karşı eğitimim nasıl olsun diye, hanımımla münasebetim nasıl olsun diye sormaya ona mı gideyim? Allah’tan başka kendime bir velî mi bulayım?
Hayır hayır ben Allah’tan başka veli kabul etmem, ben Müslümanların ilki olmakla em-rolundum. Ve ben asla müşriklerden değilim. Müslümanların ilki olmakla emrolundum. Ama bakıyoruz ki bugün bizler Allah’ın emirlerinden birisinin ifası söz konusu olduğu zaman deriz ki önce birileri başlasın. Önce filanlar başlasın arkasını biz getiririz diyoruz değil mi? Meselâ köyde hizmet yapan birisine gardaş köyde şöyle bir hizmet başlatsan, her gün çevrendekilere bir ayet, bir hadis anlatsan filan denince diyor ki ah benden önce bir tek kişi bunu yapmış olsaydı! Benden önce keşke bu konuda çığır açan birisi olsaydı, ben de çok rahat yapardım diyor adam. Veya bir başkasına gardaş düğününde şöyle şöyle yapsan olmaz mı? Deyince, diyor ki adam, ah benden önce bir tek kişi bunu yapmış olsaydı! O zaman ben de çok rahat yapardım bunu. Hep başka-larından bekliyoruz. İlk defa başkaları yapsın, ilk defa başkaları başlasın, ilk defa başkaları çıksın biz arkasından geliriz, diyoruz. Hep başkalarını bekliyoruz. Halbuki fazilet ilk başlayandadır. Fazi-let ilk başlatandadır. Hani Resulullah Efendimizin çığır açma hadisini biliyoruz. Allah’ın Resulü buyurur ki:
"Kim dinde hayırlı bir çığır açarsa açtığı bu çığırın sevabı bu adama ait olduğu gibi kıyamete kadar açtığı o çığırdan gidenlerin sevaplarının bir misli kendilerinin ki eksilt-meksizin onun defterine yazılacaktır. " (Müslim zekât)
Meselâ insanların Kur’ana yönelmesi adına, sünnetle iştigal etmeleri adına kim bir adım atarsa, kim ilk adımı atarsa karşısındakilerde meydana gelecek İslâmî değişikliklerin sevabının bir misli bu ilk adımı atana verilecektir. Öyleyse her konuda Müslümanların ilki olmaya çalışacağız. Hayır işlerde, hayırlı işlerde başkalarını beklemeyeceğiz. Ah benden önce bunu birileri yapsaydı! demeyeceğiz. Onu ilk yapan biz olacağız. Vallahi Hz. Hatice annemiz birazcık bekleseydi, Hz. Ebu Bekir Efendimiz biraz bekleseydi. Hele birileri Müslüman olsun da ondan sonra Müslüman olalım deselerdi kıyamete kadar beklerlerdi de yine Müslüman olamazlardı. Öyleyse biz de bek-lemeyeceğiz. Önce birileri yapsın, önce birileri başlasın diye beklemeyeceğiz ve herkesten önce biz Müslüman olmaya, herkesten önce o emri biz uygulamaya başlayacağız. Ve bir de hayırlı işlerde acele edeceğiz, kesinlikle beklemeyeceğiz. Hele şu doktoram bir bitsin! Hele şu işimi bir bitireyim! Hele şu askerlik bir bitsin! Hele şu diplomayı bir alayım! Hele bir evleneyim! Hele şu idare bir değişsin! Hele işler yoluna bir girsin diye beklersek sabah-ı Haşr’e kadar bekleriz de yine o konuda fırsat bulamayız Allah korusun.
Evet ben Müslümanın ilki olmalıyım diyeceğiz. Yeryüzünde benden başka hiç kimse Müs-lüman olmasa da, herkes bana düşman olarak kâfir olsa da ben yine de hiç kimseyi beklemeden Müslüman olmak zorundayım. Ya da bunun bir başka manası da; benim ilk işim Müslümanlık ol-malıdır. Benim ilk işim Müslümanlık olmalı. Müslümanlığımı ön plana almalıyım. Mesleğim ikinci, üçüncü planda olmalı. Öğretmenliğim ikinci, üçüncü planda olmalı, talebeliğim öyle olmalı, hacılı-ğım, hocalığım, babalığım, evlâtlığım, zenginliğim fakirliğim, müdürlüğüm, amirliğim, hizmetçili-ğim, memurluğum ikinci üçüncü planda olmalı. Ben önce Müslümanım, sonra öğretmenim. Önce Müslümanım, sonra tamirciyim. Önce Müslümanım, sonra babayım. Önce Müslümanım, sonra evlâdım. Eğer böyle yapmaz da mesleğimizi, işimizi, aşımızı, erkekliğimizi, kadınlığımızı birinci plana alır da Müslümanlığımızı ikinci üçüncü plana alırsak o zaman bozuk bir Müslümanlık çıka-caktır karşımıza. Eğer Müslümanlığımızdan önce işimiz aşımızla ilgili, mesleğimiz meşrebimizle ilgili problemleri gündeme getirecek olursak. Önce bunları çözmeliyiz, önce bunları halletmeliyiz diyerek Müslümanlığımızı ikinci üçüncü plana alırsak, o zaman sapıklıklar başlayacaktır haya-tımızda.
Meselâ eğer Müslümanlığımızdan önce babalığımızı değerlendirecek olursak o zaman belki evlatlarımızdan Allah’ın istemediklerini isteyerek kendimizi putlaştıran, kendimizi tanrı yerine koyan despot bir baba olarak ortaya çıkabiliriz. Ama biz eğer babalığımızı değerlendirirken Müslü-man olduğumuzu unutmazsak, Müslümanlığımız hatırımızda olursa o zaman Allah’ın istediği bi-çimde bir baba olma imkânımız olacaktır. Müslümanlığınızdan önce evlâtlığınızı gündeme geti-rirseniz o zaman babayı hiç takmayan despot ve itaatsiz bir evlât, ya da babanın her dediğini din-leyen, babayı Rab yerinde gören bir evlât olabiliriz.
Evlât olarak önce Müslüman olduğumuzu ha-tırlamaz, hatırımızda canlı tutmaz ve babanın arzuları karşısında önce bir Müslüman olduğumuzu unutur, yani babanın arzularını İslâm süzgecinden geçirmeden, baba karşısında oğulun, oğul karşısında babanın İslâm’da konumunu bilmeden babalık ve oğulluk ortaya koyarsak elbette bu yanlış olacaktır. Veya meselâ eğer siz Müslümanlıktan önce siyasetçi olmayı denemeye kalkışır-sanız o zaman belki kendinizi putlaştıran, kendinizi İlâh ve Rab makamında gören, Allah’ı tanıma-dan kendi egemenliğinize dayalı bir sistem getirmeye kalkışabilirsiniz. Eğer Müslümanlığımızdan önce ticareti gündeme getirirsek, Müslümanlığımızdan önce ekonomiyi düzeltmeye kalkışırsak çok bozuk bir mala bakış, çok bozuk bir kazanma ve harcama anlayışı geliştirebiliriz.
Ve de bu-nun adına İslâm da diyebiliriz. Müslümanlığımızı birinci plana almadığımız için, her şeyden önce Müslüman olduğumuzu gündeme getirmediğimiz için, Müslümanlığımız bu ticarî hayatımıza ha-kim olmadığı için mutlaka yanlışa düşeceğiz demektir. Ama unutmayalım ki ben Müslümanım demek ben bu kitapla amel ediyorum, ben tüm problemlerimi bu kitaba arz ediyorum, bu kitaptan ve bu kitabın pratik uygulaması olan Resulullahın sünnetinden aldığım çözümlerle amel ediyorum demektir. Öyleyse bunu diyebilmek için de kitap ve sünneti tanımak zorundayız.
Bu kitabı tanı-madan da Müslümanlığı yaşamaya kalkarsam o zaman bilmediğim tanımadığım bölümlerde hep hata yapacağım demektir. Yani demek istiyorum ki biz her şeyden önce Müslümanız dedik mi, o zaman tüm problemlerimizde Müslümanlığı gündeme getirecek ve o problemlerin çözümü için ilk önce İslâm’a baş vuracağız, İslâm’ı öğreneceğiz ve hata etmemeye çalışacağız demektir. İşte İs-lâm budur, teslimiyet budur, Allah yardımcımız olsun inşallah. Selam ve dua ile..
Ali KÜÇÜK