O gün yalanlamış olanların vay haline!
“Sizi bayağı bir sudan yaratıp onu belli bir süreye kadar sağlam bir yere yer-leştirmedik mi?
Buna gücümüz yeter; Biz ne güzel güç yetireniz! O gün yalanlamış olanların vay haline!” (Mürselat 20,24)
Rabbimiz bu bölümde insandan, insanın yaratılışından söz ediyor. Buyuruyor ki, sizi ba-sit bir sudan yaratmadık mı? Bu mehiyn su, su safiyetinde anlamınadır. İkinci bir anlamı, zayıf bir sudan demektir. Üçüncü bir anlamı da, akan bir sudan yarattık demektir. Kur’an-ı Kerim’de yaratılıştan söz eden ayetleri ikiye ayırıyoruz: Birincisi ilk yaratılış, ilkimizin yaratılışı, yani ata-mız Hazreti Âdem’in yaratılışı. İkincisi de sonraki yaratılış, yani bizim yaratılışımız. Rabbimiz ilk gönderdiği ayetlerinde önce bizim yaratılışımıza dikkat çekiyor. İlk gelen ayetlerde meselâ Alâk suresinde insanın alâktan, bir kan pıhtısından yaratıldığını anlatıyor Rabbimiz. Sonradan, bun-dan bir otuz, kırk sure geldikten sonra da ilk yaratılışa, yani atamız Adem’in yaratılışını günde-me getiriyor. İnsanın topraktan yaratıldığı anlatılıyor.
Onu, o suyu bir istikrar makamında kılmadık mı? Belli bir döneme kadar onu ana rah-minde biz korumadık mı? Sıcaktan, soğuktan etkilenmeyecek sağlam ve emin bir karargahta onu korumadık mı? Buna biz güç yetirmedik mi? Veya onu biz takdir etmedik mi? Bu konuda hükmü biz vermedik mi? Biz ölçüp biçmedik mi? Buna göre ikisini birleştirerek söylersek Rab-bimiz ölçücüdür, güzel ölçmüş Allah. Hem insanın ana karnında kaldığı ortamı güzel ölçmüş, hem orada kalış süresini, hem doğuş özelliğini, hem vücudunun güzelliğini, hem gözün biçimini, iki gözle tek görmeyi, hem kulakların özelliğini, hem ağzın burnun yerini, yani insanla alâkalı ne varsa hepsini güzel ölçüp biçmiş Rabbimiz.
Rabbimiz insanı hem beden hem de ruhtan ibaret kılmıştır. Yani insan ruhla bedenin bi-leşkesidir. Materyalistlerin dediği gibi sadece şu beden, organizma insan değildir. Ruh da insan değildir sadece. İnsan ruhla bedenin münasebetinden meydana gelen eylemsel harekettir. İşte ruhla organizmanın bileşkesi olan insan dediğimiz varlığın dengede olabilmesi için de Allah in-sana bir düzen koymuştur ki buna uyması gerekir. Meselâ insan dua etmelidir. İnsanın duasını elinden aldınız mı hiçbir şey değildir artık o.
Veya insan ibadet etmelidir, kulluk yapmalıdır, na-maz kılmalıdır, baba olmalıdır, ana olmalıdır, sevmelidir, sevilmelidir, kazanmalıdır, harcamalı-dır. Bunları elinden aldınız mı boşa çıkıverir o insan. Hani insan emekliye ayrıldı mı ne yapaca-ğını şaşırıverir de onların vakitlerinin boş geçtiğinin farkına varmamaları için onlara yeni yeni programlar hazırlıyorlar ve az da olsa durumu idare ediyorlar ya. Oysa ne kadar haince bir şey yapıyorlar. Yani adam sanki hareket eden bir arabayı iteklemekle görevli ve bu işi kendisine iş edinmiş. Cinayet bu! Zaten hareket eden bir arabayı iteklettiriyorlar adama ve onu bununla meşgul etmeye çalışıyorlar. Veya sanki camiler emeklilerin buluşup vakit geçirme yeri. Adam oturuyor oraya, Kur’an okuyor güya ama okuduğu Kur’an’ın ne dediğini bildiği, anladığı da yok. Yani adamın hayatına program çizecek bir cami de yok, onu yönlendirecek bir Kur’an da yok. İşte âdet kabilinden gidiyor, geliyor, daha kutsal bir yer diye özel camiler seçiyor. Gittiği caminin fonksiyonundan habersiz, okuduğu Kur’an’ın fonksiyonundan, kıldığı namazın fonksiyonundan habersiz gidip geliyor işte
Rabbimiz bu bölümde de sizi şöyle şöyle yaratmadık mı? Sizi şöyle şöyle yapmadık mı? Buyurduktan sonra diyor ki, veyl olsun o yalancılara. Yani burada insanı, insanın yaratılışını an-latıyor Rabbimiz. İnsan, insanın varlığı, var edilişi, fonksiyonu gibi insanla ilgili bilgiler sunuyor Rabbimiz. Yaratılışla, gözle, kulakla, kalple, böbrekle, kafayla, düşünceyle ilgili insanın varlık sebebiyle ilgili bilgilerdir ki, bunlar, kişi eğer bu konularda yalan söylerse, Allah ve Resulü’nün dediklerinin dışında, onların aksine bir yalan söylerse bu yalanlar da kişiyi cehenneme götüre-cektir.
Evet insanla alâkalı, insanın yaratılışı, uzuvları ve bu uzuvlarının fonksiyonuyla ilgili kim ki Allah’a rağmen, Allah’ın buyruklarına rağmen farklı bir değerlendirme yaparsa işte bu yalan-ların en büyüklerindendir. İnsanla ilgili yalanlar. İnsanın yaratılışı ve varlık sebebiyle ilgili yalan-lar. İnsan maymundan gelmiştir şeklinde ilk yaratılışla ilgili yalanlar. Veya işte yaratılışla ilgili ya-ratıcıyı diskalifiye ederek deniz kenarındaki sümüksü bir varlık tekâmül ederek insanı oluştur-muştur şeklindeki yalanlar. Veya yaratılıştan beklenenler konusundaki yalanlar. Yaratılışın ga-yesiyle ilgili yalanlar. Veya elin, ayağın, gözün, kulağın, aklın, beynin fonksiyonlarına ilişkin ya-lanlar.
Veya insanların birbirleriyle münasebetlerine ilişkin yalanlar hepsi insanı cehenneme gö-türücü yalanlardır. Veya insanın tanımıyla ilgili, fonksiyonlarıyla ilgili Durkhaim, Darvin, Marks gibilerinin fikirleri veya benzer konularda değişik insanların fikirleri ve yalanları da bilelim ki in-sanı cehenneme götürücü yalanlardır. Veya fikirleri bize saptırılmış olarak intikal ettirilen Zer-düşt’ün, Buda’nın, Aristo’nun, Eflatunun insan hakkındaki, insanın yaratılışı, yaratılış gayesi ve varlık sebebi, fonksiyonları hakkındaki görüşleri, vahye mutabakat etmeyen düşünceleri de in-sanı cehenneme götürücü cinsten yalanlardır. Bugün şu anda okuduğunuz kitaplar bu sapık fi-kirli insanların sözleriyle doludur. Bunlar ektikleri zehirlerle asırlarca insanları, toplumları zehir-lemiş mahluklardır.
Böbrek taşını bira döker diyen kişinin yalanı, veya gözünü vitrin seyretmede kullana-caksın diyenin yalanı, ağzınla dedikodu yapacaksın diyenin yalanı, omuzlarını hep hayatın yükü altında ezmede kullanacaksın diyenin yalanı, iki günlük ömür için dört günlük rızık hazırlaya-caksın diyenin yalanı, kafanı, beynini toplumun sana ilka ettiği seçimden geçime ilgi alanlarını öğrenmede kullanacaksın diyenin yalanı. Tüm bu konularda Allah bir türlü söylüyor, insanlar başka bir türlü söylüyorlarsa bu yalandır ve insanı cehenneme götürücü bir yalandır. İnsanın bi-yolojik yapısıyla ilgili yalanlar, insanın hukukuyla ilgili yalanlar, anatomisiyle ilgili yalanlar, tıpla ilgili yalanlar, hattâ statikle ilgili yalanlar. Adam diyor ki, insan betonarme bir evde oturmalıdır, yalan. Evde şöyle bir salon olmalı, yalan, böyle bir tuvalet olmalı, yalan.
Hattâ mutfakla tuvalet arasına bir boru ekleyeceksin, bu sen olacaksın filan hepsi yalan. Veya efendim işte insanın şu kadar karbonhidrata, şu kadar yağa, şu kadar proteine ihtiyacı vardır, şunu da almalısın, bunu da tüketmelisin, yani ekmekle doyuvermeyeceksin, biz ne yaparız o zaman? Kime satarız bu elimizdekileri? Ekmeği çok az yemen lazım filan bunların hepsi yalandır. Evet insanla ilgili ya-lanlardır bunlar. Rabbim bizi kitabımızla birlikte bir hayat yaşayarak bu tür cehenneme görütücü yalanlara düşmeyenlerden eylesin. Selam ve dua ile…
Ali KÜÇÜK