HADİS USULÜ

HADIS RIVAYETI

Ilim olarak hadis “dirayet” ve “rivayet” olarak iki kisima ayrilmaktadir. Dirayeten ilm-i hadis, kabul, red ve bunlarla ilgili hususlarda sened ve metnin halleri kendisiyle bilinen bir ilimdir. Bu ilim dalinda hadislerin metinleriyle alakali problemler derinlemesine arastirilir. Metin ve senedlerin sihhat ve zaaf durumlari tespit edilir. Bu yolla hadislerin dogru olanlariyla zayif ve mevzû olanlari ayirt edilmis olur.
Rivayeten ilm-i hadis, hadisin tarifinde de verildigi gibi Hz. Peygamberin söz, fiil, takrir ve sifatlarinin kendisiyle bilindigi bir ilim dalidir. Bu ilm dali hadislerin nesilden nesile intikali, bu nakli gerçeklestiren çesitli yollar, metin ve senedlerdki lafizlarin dogru olarak zabti gibi konularla ilgilenir.

“Rivayet”, kelime olarak bir sözü, bir siiri veya bir haberi almak ve nakletmek mânasina gelmektedir. Hadîs ilminde ise, bir hadisi, bir sünneti ve benzeri haberleri nakletmek, onlari haber verenlere isnat etmek demektir. Bu tanimi bir parça daha açarak diger bir deyisle söyle ifade etmek mümkündür: “Belirli vasiflari tasiyan râvinin, haberin naklinde aranan kurallara bagli kalarak hadis tahammül yollarindan biri vasitasiyla aldigi hadisleri, yine ayni sartlarla baskalarina nakletmektir. Rivayet yazili kaynaklardan olabildigi gibi, sadece sifâhî (agizdan agza) nakil tarzinda da olabilir.”

Ister yazili isterse sifahî olsun hadisler hep rivayet yolu ile aktarilmis ve gelecek nesillere rivayet sayesinde ulastirilmistir. Önce sahâbîler, Hz. Peygamberden duyduklarini, gördüklerini ve ögrendiklerini ona isnat ederek tâbiîlere nakletmislerdir. Tâbiîler de sahâbeden rivayet ettikleri hadisleri onlara isnat ederek kendilerinden sonrakilere aktarmislardir. Böylece hadisi, kendisine haber verene isnat ederek nakletmek isi yillarca ve nesiller boyu devam etmistir. Ayrica zamanla tasnif edilen hadis kitaplari bile nesilden nesle belli usûllerle rivayet edilerek intikal ettirilmistir. Ilk devirde hadis rivayetinin çogalmasi, tabiatiyla hadislerin de artmasinda önemli bir etken olmustur.

Hadis ilmi bakimindan rivayette üç unsur bulunmaktadir. Biri rivayete esas olan hadis, digeri bu hadisi nakleden kimse yani râvidir; üçüncüsü de râviden bu hadisi alan kisi de tâliptir. Bir râvi kendi hocasi yaninda talebe durumunda iken, hadisleri nakletme sirasinda râvi konumunda bulunmus olmaktadir. Hadîsleri nakledene genelde Seyh bazan da mervî anh denir. Hadîsi bir seyhten, rivayet eden kimseye ise râvi adi verilir. Nakledilen haberlerin ve hadislerin sihhati açisindan ravinin kisiligi son derece önemlidir.

1. Râvi

Dinin ikinci kaynagi olan sünneti nesillere aktaran ravilerin kendilerinde aranan vasiflar açisindan yaptiklari isin mahiyet ve ciddiyetine ne ölçüde layik olduklarini tesbit için önceden inceye tetkik ve degerlendirmesi, bilim dalimizda “Cerh ve ta’dil” terimleriyle ifade edilmektedir. “Cerh” sözlükte elle, aletle veya dille yaralamak demektir. Istilahta ise, adalet veya zabt sifatini iptal ve ihlal edici bir kusur sebebiyle raviyi tenkid ile rivayetlerinin iyice tetkikini istemek demektir. “Ta’dil” ise, tezkiye etmek demektir. Ravinin adil ve zabit olduguna hükmederek rivayetlerinin sihhatini ortaya koymaktadir.

Ravilerin hayatini konu edinen ve onlarin cerh ve ta’dil yönünden durumlarini bildiren pek çok kitap mevcuttur. Bunlara genel olarak “Rical kitaplari” denilmektedir. Bugün elimizde bulunan rical kitaplarinda kendi zamanlarinda belli itibar görerek rivayetleri hadis kitaplarina geçmis takriben 20 bin ravinin cerh ve ta’dil açisindan durumu açiklanmis bulunmaktadir.

Ravileri cerh ve ta’dile tabi tutan alimler de kendi aralarinda üç guruba ayrilirlar.

Müteseddid olanlar; bir ravinin küçük bir takim kusurunu yakaladi mi onu cerh edenlerdir. Bunlari ta’dil ve tevsik ettigi ravinin sika (güvenilir) oldugunda asla süphe edilmez. Zayiftir dediklerinde ise teenni ile hareket edilerek diger alimlerin görüslerine de bakmak gerekir.

Mütesahil olanlar; müteseddid olanlarin aksine raviyi cerh konusunda asiri davranmayip gevseklik gösteren demektir. Bunlar arasinda; Tirmizi, Hakim en-Neysaburi sayilabilir.

Mu’tedil (Mütevessit) olanlar; ravileri ne fazla derecede cerh eden ne de asiri ta’dil edenler, bu konuda orta yolu takib edenler, Darekutni ve Ibn. Adiy bunlar arasinda zikredilebilir.

a. Ravide aranan sartlar

1) Adalet

Adalet kelimesi, sözlükte dogruluk ve dürüstlük anlamina gelirken, usulcülerin terminolojisinide rivayet ve sehadet ehliyetini ifade etmektedir. Adalet sifati hadis ve fikih alimleri tarafindan degisik ifadelerle tanimlanmistir. Örnegin Ibnü’l-Mübarek namazi cemaatle kilan, içki içmeyen, dininde sakatlik olmayan, yalan konusmayan ve akli dengesi yerinde olan kimsenin adil oldugunu, ibrahim en-Nehai ise kendisinden süphe edilmeyen kisinin adil oldugu ifade etmislerdir. Adalet, ravinin dini ve ahlaki yönünü temsil eden bir kavram olarak dii ve toplumsal hayatta makbul bir yol izlemektir seklinde özetlenebilir. Adalet kavramina has bazi belirleyici unsurlar tesbit edilmistir. Bunlar ravinin müslüman olmasi, büluga ermis olmasi, akilli olmasi, fasik olmamasi ve mürüvvete sahip olmasidir. Kuskusuz kafirlerin ve fasiklarin haberleri reddedilmistir. Zaten Islam’a karsi düsmanca tavirlar beslemesi mümkün olan gayr-i müslimlerin hadislerin naklinde rol oynamalari akla da uygun degildir. Ayni sekilde ravinin büluga ermis olmasi ve akilli olmasi da öngörülmüs özellikle ravinin sorumluluk tasiyabilecek bir yasta olmasina dikkat edilmistir. Fasiklarin haberleri makbul sayilmamis, onlarin haberlerinin muhakkak arastirilmasi gerektigi ifade edilmis ve ravinin genel ahlaka ve dinin hosgördügü geleneklere uyma ve saygi gösterme uygunluguna erismis olmasi belirtilmistir.

Ravinin adaletinin ise genellikle hadis bilginleri tarafindan iki yolla tesbit edilebilecegi belirtilmistir. Bunlar söhret ve tezkiyedir. Yani ravinin adil bir kimse oldugunun bilinmesi ve adil bir sahsin, adil oldugu bilinmeyen bir kimsenin adil oldugunu beyan etmesidir. Bu kisiye de muaddil veya müzekki adi verilir.

Hadis bilginleri arasinda tartisilan diger bir konu ise adalet sifatiin raviden raviye degisken olusu, baska bir ifadeyle adaletin artip eksilmesi konusudur. Bazi bilginlerce reddedilen bu tartisma, bazilarinca da ravilerin adaletlerine göre siniflandirilmasina kadar ilerlemistir. Adaletin unsurlari dikkate alindiginda da, raviler arasinda farklilik olmasi son derece tabiidir. Her ravinin islamiyet hassasiyeti, akli, davranislari ve ahlaki birbirinden farkli olduguna göre, bu unsurlardan meydana gelen adalet sifatinin da farkli olmasi normaldir. Ayrica hadis münekkidlerinin, rivayeti makbul kabul edilen ravileri bazi derecelere ayirmalarinda bunun sonucudur.

2) Zabt

Zabt kelimesi, sözlükte yakalamak, saglam ve güzel yapmak, iyice ezberlemek anlamina gelir. Istilahta ise, ravinin isittigi bir hadisi, aradan uzun süre geçse de, diledigi anda hatirlayip rivayet edecek derecede ezberleyerek her türlü tebdil ve tagyirden koruma yetenegine sahip olmasidir. Ravinin zabit olmasi ise rivayette az hata yapmasi; zabit olmamasi ise, kabiliyetsizliginden veya ictihad yetersizliginden dolayi çok hata yapmasi ve yanilmasi seklinde de tarif edilmektedir.

Muhaddisler tarafindan zabt ikiye ayrilmistir. Zabtu’s-sadr ravinin dinledigi hadisi diledigi anda hatirlayacak kadar iyi ezberlemesi, zabtu’l-kitab ise ravinin, hadisleri kaydettigi kitabini tahammül anindan edaya kadar, her türlü tebdil ve tagyirden korumasidir.

Adalet sifatinin oldugu gibi zabtinda bazi unsurlari sözkonusudur. Temel olarak ravinin dinde ve sözde güvenilir olmasi gerektigi kabul edilmektedir. Bunun disinda ravinin dalgin ve dikkatsiz olmamasi yani teyakkuz sifatina sahip olmasi, çok miktarda saz ve münker hadis rivayet etmemesi (ravinin rivayetinde çokça hataya düsmesi onun hifzinin yeterli olmadigini gösterir), kitaptan rivayet eden ravinin kitabinin çesitli sekillerde degisiklige ugratilmasina karsi ilgisiz kalmamasi veya sahih olmayan bir kitaptan rivayette bulunmamasi ve hadisi manen rivayet eden ravinin ayni sekilde manen rivayet satlarina sahip olmasi gereklidir.

Zabtin tesbit edilmesi konusunda ise, hadis bilginleri iki yol takip etmislerdir. Bunlardan biri mukayese etmektir. Bir hadisin, muhtelif rivayetlerinin biraraya getirilip birbiriyle mukayese edilmesi, hem hadisin sahihliginin derecesinin tesbitinde hem de ravinin zabt seviyesinin tesbitinde önemli bir rol oynamaktadir. Bu metod Hz. Peygamber ve sahabe döneminde kullanilmaya baslanilmistir. Kuskusuz mukayese metodunun bazi sekilleri sözkonusudur. Bunlara göre ashabin rivayetleri birbiriyle mukayese edilebilir, bir muhaddisin rivayetleri degisik zamanlarda mukayese edilebilir, bir seyhin birkaç talebesinin rivayetleri mukayese edilebilir, ders esnasinda hoca ile akranlarinin rivayetleri mukayese edilebilir, kitap hafiza ya da kitap ile ve hadis Kuran’la mukayese edilebilir. Bütün bu yöntemler farkli hadisler için farkli sekillerde kullanilabilirler.

Zabtin tesbitindeki diger yöntem ise imtihandir. Hadis tarihi boyunca pekçok örneklerini gördügümüz imtihanlar farkli sekillerde yapilabilirler. Örnegin Hisam b. Abdilmelik Zührî’nin rivayetiyle yazdirdigi dörtyüz hadisi kaybettigi gerekçesiyle tekrar yazdirmis, ikisini karsilastirdiginda hiçbir fark bulunmadigini görmüs ve böylece de Zühri’yi sinamistir.

Zabt hususundaki zabtin önemi, tesbiti gibi konular disinda zabti tesbit edilen ravilerin derecelendirilmes, zabti bozan haller ve zabtin degiskenligi gibi bazi hususiyetlerde sözkonusudur.

Yukarida bahsedilen metodlara göre zabtlari tesbit edilen raviler bazi muhaddisler tarafindan gruplandirilmistir. Mesela Ibn Mehdi, hifz ve itkan sahibi olanlar, bazen yanilmakla birlikte, hadisleri genellikle sahih olanlar, hadis rivayetinde genellikle yanilanlar seklinde bu ravileri üçe ayirmis. Ibn Receb ise yalancilikla itham edilenler, dalginlik ve kötü hafiza nedeniyle genellikle münker hadis rivayet edenler, sidk ve hifz sahibi olup nadiren hatali ve yanlis hadis rivayet edenler ve sidk ve hadis sahibi olan ve çokça yanilmakla birlikte, yine de hadislerinde yanilgi hakim olmayanlar seklinde dörde ayirmistir.

Adalet konusunda bahsettigimiz degiskenligi zabt sifatinda da görmek mümkündür. Bu degiskenlik raviler arasinda olabilecegi gibi, bir ravinin hayatinin farkli devrelerinde de bunama ve yaslilik gibi nedenlere bagli olarak ta meydana gelebilir. Tabiki unutulmamalidir ki, ravinin zabtinin degismesiyle beraber, rivayet ettigi hadisin sihhat derecesinin de degismektedir.

b. Ravinin Kusurlari (Metain-i asere)

Islam dininin ikinci kaynagi olan hadisler, haber niteligi tasiyan rivayetlerden olusmaktadirlar. Yalan veya gerçek olma ihtimali tasiyan haberlerin dogruluk derecesi ise, öncelikle muhbirin, haberinde güvenilir olup olmadiginin tesbiti ile açikliga kavusur. Hadis bilginleri bir ravinin rivayetinin dogrulugunun kabul edilebilmesi için adalet ve zabt özelliklerine sahip olmasi gerektigi hususunda hemfikirdirler.

Cerh ve Ta’dil bakimindan raviler “metain-i asere” denilen on noktadan tenkid edilerek ayri ayri lafizlarla degerlendirilirler. Bu on tenkid noktasinin bes tanesi ravinin adalet vasfina, bes tanesi de zabt vasfina yöneliktir.Bilindigi kadariyla ilk defa ravinin kusurlarini Ibn Hacer siniflandirmistir. Asagida bu durum görülmektedir.

ba. Adalet Sifatiyla ilgili kusurlar

1) Yalancilik (Kizbu’r-râvi): Ravinin hadis rivayetinde yalanciligi. Yani Hz. Peygamberin söylemedigini söylemis, yapmadigini yapmis gibi rivayet etmesi. Bu gibi ravilere “kezzab”, “vadda’”, “ekzebun-nâs”, “ruknu’l-kizb” gibi isimler verilir ve bunun gibi ravilere asla itibar edilmez ve rivayet ettigi hadislere uydurma (mevzû) denir.

Sözlükte kasitli veya kasitsiz, birseyi oldugundan farkli haber vermek anlamina gelen yalancilik, hadis terminolojisinde bir söz, bir fiil, bir sifat veya takririn uydurularak Resulullah’a isnad edilmesidir. Genelde ravide görülen yalanciligin iki çesidinden bahsedilmektedir. Bunlardan birincisi hadis rivayetinde yalan söylemektir ki, hadis uydurmak anlamina gelir ve en agir cerh sebebi olarak kabul edilmistir. Digeri ise, ravinin hadis rivayetinde degil de, günlük hayatta insanlar arasinda yalan konusmasidir ki, bu da rivayetlerinin kabul edilmesine engel teskil eder.

Hadis münekkidleri, kendilerine bahsedilen mükemmel bilgi, parlak zeka, fevkalade idrak, yalancilik belirtilerine karsi saglam hisve kuvvetli meleke sayesinde hiçbir iftiracinin haline ve yalanina kanmamislar, dogruyu yalandan, dürüstü sahtekardan ayirmakta zorluk çekmemislerdir. Bunun için de muhaddisler ravi ve rivayetlerin tenkidinde genellikle tarih bilgisini kullanmislardir.

2) Yalancilikla itham (Ittihamu’r-râvi bi’l-kizb): Ravinin yalancilikla ittiham edilmesi, hadis rivayetinde yalanciligi tesbit edilmemis olmasina ragmen, günlük hayatinda yalan söyledigi biliniyorsa, rivayette de yalan söyleyebilir diye düsünülür ve rivayetine itibar edilmez. Rivayetleri “metruk”, “matruh” adini alir. Kendisi “muttehemun bil-kizb”, “metruk”, “muttefekun ala terkihi” gibi terimlerle cerh edilir.

Ravinin yalancilikla itham edilmesi, Resullullah’a yalan isnad ettigi bilinmemekle birlikte, genel olarak yalancilik töhmeti altinda bulunmasidir. Ravinin hadis rivayetinde kasitli olarak yalancilik yaptigina rastlanilmamasi, fakat günlük hayatinda yalanciliginin tesbit edilmesi kavli fisktir ki, böylelerinin rivayetleri de reddedilir.

3) Fisk (Fisku’r-râvi): Ravinin günahkarligi, Islamin emir veya yasaklarindan herhangi birine uymayana fasik denir. Böyle bir ravinin rivayeti münker olarak degerlendirilir. Kendisi hakkinda da “Leyyinu’l-hadis” denir.

Bilerek fiskini açiga vuran ravinin rivayetinin merdud oldugunda ihtilaf bulunmamaktadir. Ancak te’vilden dolayi fiska düsüp fakat bunun farkinda olmayanlar için iki durum sözkonusudur. Bunlardan birincisi fiski zanni olanlardir ki, bunlar nebiz içmek ve musiki dinlemek gibi fisk oldugu kesin olmayan davranislarda bulunanlardir. Bazilarinca bunlarin rivayetleri makbuldür. Fiski kati olanlarin ise durumlari ikidir. Yalan konusmayi dini bir görev sayanlarin rivayetlerinin reddedilmesinde ihtilaf yokken, mezhepleri lehine yalanciligi caiz görmeyen, hatta haram olduguna inanip yalanciliktan kaçanlarin rivayetleri Safii, Gazzali ve bazi fikihçilarca makbuldür.

4) Bid’at (Bidatu’r-raâi): Ravinin ehl-i bidatten olmasi. Böylesi ravilerin kendi bidatlarinin propagandasini yapmadiklari sürece rivayetlerinin kabul edilecegi görüsü agirliktadir.

Dini terminolojide bid’at, Islam dininin ikmalinden sonra, Resullullah zamaninda mevcut olmayan bir sey ortaya çikarmaktir. Bidat kavrami, istilahi anlamda yaygin sekilde Hz. Osman’in sehid edilmesinden sonra ortaya çikmistir. Hadis bilginleri de, bidatin cerh sebebi sayilabilmesi için öncelikle küfrü gerektirip gerektirmedigini tesbit etmeye çalismislar ve bu amaçla da bidati küfrü gerektiren ve fiski gerektiren seklinde ikiye ayirmislardir. Bidati küfrü gerektirenler ittifakla reddedilmisken, bidatleri sebebiyle fiska düsen raviler hakkinda mutlaka reddedilirler, mezhebi lehine yalanciligi helal saymayan bidatçilerin rivayetleri kabul edilir, mezhebinin propagandasini yapmayan bidatçilerin rivayetleri kabul, propagandaci olanlarin rivayetleri ise reddedilir seklinde bazi fikirler ileri sürülmüstür. Bütün bu açiklamalar muhaddislerin, bidatçilarin hadislerini degerlendirirken öncelikle onlarin dini ve ilmi bakimdan güven verici olup olmadiklarina baktiklarini göstermektedirler. Böyle olan ravi, dini çerçeveyi asmayan farkli fikirlere de sahip olsa, rivayete ehil görülmüs ve hadisi alinmistir.

5) Cehalet (Cehaletu’r-râvi): Ravinin taninmamasi. Ravinin ya zatinin ya da halinin bilinmemesi demektir. Böylelerine “mechul” rivayetlerine de “mübhem” adi verilir. Ravinin zatinin veya halinin bilinmemesi anlamina gelen cehalet ya isim, künye, lakap, sanat, sifat ve neseb gibi ravinin pekçok özelliklerinden birisiyle taninmis olmasina ragmen herhangi bir maksatla meshur oldugu isimden baska bir isimle anilmasi amaciyla adinin belirtilmemesi ya da rivayetinin çok az olmasindan dogar. Hadis bilginleri, cehaletin türüne göre ravileri genel olarak ikiye ayirmislardir.

1) Mechulü’l-ayn olan raviler

Mechulü’l-ayn tek varisi olan muhaddise denir ve hadis alimleri mechul tabiri ile genelde mechulü’l-ayn olan raviyi kastedmektedirler. Mechulü’l-ayn olan ravinin rivayeti konusunda, hadisçilerin çogunlugunun destekledigine göre rivayetinin makbul olmadigina, ravide müslümanliktan baska sart arayanlara göre mutlak olarak makbu olduguna dair, teferrüd edilen ravi, bir cerh ve ta’dil imami tarafindan tezkiye edilmis olmasi ve bir de ravisi bulunmasi halinde rivayetinin makbul, aksi takdirde teferrüd eden ravinin adil olsa da rivayetinin makbul olmayacagina dair bazi hükümler sözkonusudur.

2)Mechulü’l-hal

Kendisinden iki veya daha fazla kimse, ismini anarak hadis rivayet etmisken, hakkinda cerh ve ta’dille ilgili bir hüküm verilmedigi için adil olup olmadigi meçhul kalmis raviye mechulü’l-hal veya mestur adi verilir. Hali mechul olan raviler ikiye ayrilir. Adaleti zahiren ve batinen meçhul olanlar ki bunlarin rivayetleri cumhura göre merduddur. Zahiren adil, batinen mechulü’l-adale olanlar ise hadisçilere göre hakkinda müzekkilerin tezkiyesine müracaat edilen kimsedir ve bu tür ravileirn rivayetleri Ibn Hibban gibi bazi alimlerce kabul edilmistir.

bb. Zabt sifatiyla ilgili kusurlar

1) Çok yanilmak (Kesretu’l-galat): Rivayette çok yanlis yapmasi. Bu gibilerin rivayeti “münker” sayilir. Insanin yaratilisi geregi hataya meyyal olmasini gözönünde bulunduran hadis bilginleri, ravilerin kasittan uzak ve asiriliga kaçmayan hatalarini hosgörü ile karsilamislar, hatasi sevabini asacak derecede çok yanilanlarin rivayetlerini de reddetmislerdir. Münekkidler, hatada israr etmeyi, hatadan daha büyük bir cerh sebebi olarak kabul etmisler, kendisine gerekli açiklama yapildiktan sonra hatasinda israr eden ravinin bütün rivayetlerinin sakit olup artik hadisinin yazilamayacagini ifade etmisler ve fazla hata yapmakla cerhedilen ravilerin hadislerine münker ismini vermislerdir.

2) Asiri Gaflet (Fartu’l-gafle): Ravinin asiri gafil ve dikkatsiz olmasi. Bu da “münker” sayilir.Ravinin cerhini, dolayisiyla rivayetinin reddini gerektiren kusurlardan biri de gaflet, yani dikkatsizliktir. Dikkatsizlik, ravinin rivayet ettigi aslin tahkikine önem vermedigine, hiçbir gerekçe göstermeden, üstelik yapilan degisiklikten dogacak farki da anlamadan, sirf bir telkinle kitabindaki rivayeti degistirebilecegine delalet eder. Çünkü rivayetini iyi ezberleyip ona hakim olan ravi, hadisi dinledigi seyhten böyle tesbit ettigini söyler, ikna olmadan onu degistirme yoluna gitmez ve farkina varmadan anlamini bozacak bir tashifte bulunmaz.

3) Karistirma (Vehm): Hadisin sened ve metninde dogru sanarak hatalar yapmasi mesela bir hadisidiger bir hadise katmasi, sika bir ravi yerine zayif bir raviyi zikretmesi bu gibilerin rivayet ettigi hadis “muallel” adini alir. Hadis terminolojisinde ravinin, tahdis kurallarini bilmemesi sebebiyle ve dogru oldugu zanniyla hadisi yanlis rivayet etmesidir. Böyle bir kusuru bulunan hadise muallel denir. Vehim sonucu ortaya çikan hatanin tesbiti için çesitli karineler yardimiyla titiz bir inceleme gerektirir. Bir hadisteki illeti ortaya çikartmanin yolu, o hadisin bütün tariklerini toplayip ravilerin ihtilafini, zabt ve itkanini incelemektir.

4) Sikaya muhalefet (Muhalefetu’s-sikat): Zayif bir ravinin güvenilir (sika) ravilerden birine farklirivayette bulunmasi demektir. Böyle hadislerde münker, müdrec, maklub, muzdarib, musahhaf, muharref gibi isimler alir. Zayif bir ravinin sika ravilere veya sika bir ravinin, kendisinden daha sika olan ravilerin rivayetine aykiri hadis rivayet etmesi, hadis terminolojisinde muhalefet olarak isimlendirilir. Muhalefet sebeplerine göre çesitli sekillere ayrilmistir. Idrac sebebiyle muhalefet (hadisin senedinde veya metninde bulunan muhalefet), kalb sebebiyle muhalefet (seneddeki ravi isimlerinin veya metindeki bazi kelimelerinin yerlerinin degismesi dolayisiyla), muttasil bir isnadin ortasina bir ravi eklemek suretiyle meydana gelen muhalefet, izdirap sebebiyle muhalefet (bir hadisin bir veya daha fazla ravi tarafindan ayni sihhat derecesinde fakat birbirine muhalif sekillerde rivayet edilmesi) gibi adlandirilan bu sekiller disinda bir de tashif ve tahriften kaynaklanan bazi muhalefetler vardir ki, bunlarda genellikle metindeki lafizlarda, bazen de senetteki isimlerde vuku bulan tahrif ve tashiflerdir.

5) Hafiza bozuklugu (Su’ü’l-hifz): Çokça unutkan ve rivayetlerinde yanilan hafizasi zayif raviler içinkullanilir. Bunlara seyyiu’l-hifz denir. Devamli hafiza bozuklugu olanlarin rivayetleri asla kabul edilmez. Hadiste hafiza bozuklugu, sika olarak bilinen bir ravinin çesitli nedenlerle akil ve hafizasinda meydana gelen degisiklikler sonucu rivayetlerinde çok hataya düsme durumudur. Hadis alimleri hafiza bozuklugunu ikiye ayirmislardir. Bunlardan biri ravide devamli bulunan hafiza bozuklugudur ki, böyle ravilerin rivayetleri dogal olarak ittifakla merduddur. Ikinci çesit hafiza bozuklugu ise arizi olan hafiza bozuklugudur. Bu da bunama, yaslilik, hastalik, körlük ve çesitli nedenlerle kitaplarin yok olmasi gibi sebeplere dayanir. Böyle ravilerin ihtiladan önce rivayet ettikleri hadisler makbul, ihtilattan sonra rivayet ettikleri ise merduddur.

Bu on tenkid noktasini en agirindan en hafifine göre siralayacak olarsak söyledir;

1. Kizbu’r-ravi
2. Ittihamu’r-ravi bil kizb
3. Kesretu’l galat
4. Fartu’l-gaflet
5. Fisku’r-ravi
6. Vehm
7. Muhalefetu’s-sikat
8. Cehaletu’r-ravi
9. Bidatu’r-ravi
10. Su’u’l-hifz

Hadis Ögrenim ve Ögretim Yollari

Hadislerin bir hocadan rivayet edilmesine terim olarak tahammulu’l-hadis, tahammulu’l-ilm denilmektedir. Biz buna hadis alma yollari veya hadis ögrenme ve ögretme yollari diyebiliriz.

Hadis usulü alimleri tahammül ve eda yollarini baslangiçtan beri sekiz olarak tesbit etmislerdir. Bunlar sirasiyla; sema’, kiraat, icazet, münavele, kitabet, i’lam, vasiyyet vicade’dir. Simdi özet olarak bunlari inceleyelim.

a. Sema

Hocanin ezberden veya yazili bir etinden rivayet ettigi hadisi ögrencinin bizzat hocasinin agzindan isitmesidir. Bu durum rivayet sirasinda (fulan bize anlatti) “............” veya “..............” (bize haber verdi veya “...............................” (....söyle söylerken isittim gibi terimlerle belirtilir. Hoca ezberden veya kitaptan sözlü olarak rivayet ettigi hadisi talebelere yazdirirsa bu imla olur. Bu yolla olusturulmus eserlere de “emali” adi verilir.

b. Kiraat

Talebe ezberinden veya elindeki bir kitaptan hocanin huzurunda hadis okur. Hoca da ya ezbere veya elindeki bir nüshadan katip ederek dinler. Gerekirse düzeltme yapar. Böylece ögrenci, hocadan o hadisleri ögrenmis olur. Bu usule “arz” veya “kiraat” denir.

Bu yolla ögrenilen hadis rivayet ederken .................................. (Falanin huzurunda bu hadisi okudum) ifadesi kullanilir. Sayet hadisi baskasi hocanin huzurunda okumus kendisi de orada hazir bulunmussa ............................................ “kurie ala fulan ve ene esmea” (falanin huzurunda bu hadis okunurken dinledim) ifadesi kullanilir. Bu yolla elde edilen hadis “haddesena fulan kiraaten aleyh” terimiyle de rivayet edilir. Imam Müslim ahberena lafzini bu yolla aldigi hadisleri rivayet ederken kullanmaya çalismistir.

c. Icazet

Hocanin, talebesine duyduklarini veya kitaplarini rivayet etme izni vermesi demektir. Bunda ne sema usulünde oldugu gibi hocanin okumasi ne de kiraat metodunda görüldügü gibi talebenin okuyup hocanin dinlemesi ve tasvibi vardir. Icazet sözlü veya yazili olarak verilir. Icazetin birkaç sekli vardir. Çesitlerine göre caiz olan ve olmayanlari vardir. “eceztu lifulan istemeltu aleyhi fihristi”, “eceztu leke ba’du mesmuati” gibi terimler kullanilir.

d. Münâvele

Hocanin kendisinden nakil ve rivayet etmesi için talebesine bir kitap ya da yazili bir metin vermesine münavele denir. Eger hoca, kitabi verirken “bunu sana temlik ediyor” veya “istinsah için emanet ediyor ve rivayet etmene de izin veriyorum” derse buna icazetli münavele ismi verilir. Bu geçerli bir usuldür. Eger hoca, talebesine benim isittigim hadisler bunlardir diyerek icazetten söz etmeden bir kitap teslim ederse bu icazetsiz münavele olur ve bu hadislerin rivayet edilmesi caiz görülmez. “ecazeni en erviye anhu” “ahberana icazeten” terimleri münaveleye delalet eder.

e.Kitâbet

Hocanin, huzurunda bulunan veya bulunmayan bir ögrencisi için kendi eliyle bir veya birkaç hadis yazip ve yazdirip vermesi veya göstermesine kitabet denilmektedir. Icazetli olmayan kitabet bazilarinca geçerli görülmedigi halde çogunluk tarafindan caiz görülmüstür. “eceztuke ma ketebtuke” “ahberena fulan mukatebet” gibi terimler kitabete delalet eder. Bu yolla hadis alan ravinin rivayet sirasinda mükatebeyi bildiren ifadeleri kullanmasi uygun görülmüstür.

f. I'lâm

Hocanin, talebesine icazetten söz etmeksizin belli bir hadis veya hadis kitabi hakkinda sadece bu benim duydugumdur diye açiklamada bulunmasina i'lam denilir. Bu yolla alinan hadislerin rivayetini çoklari kabul ederken bazilari da bunun caiz olmadigini söylerler.
" hazihi rivayeti" terimi tek basina i'lami ifade eder.

g.Vasiyyet

Ölmek veya yolculuga çikmak üzere olan hocanin rivayet izninden söz etmeksizin kitabini ögrencilerden birine vasiyyet etmesidir. Bunda zimni bir rivayet izni vardir diyenler yaninda bu yolla elde edilen hadislerin rivayetin caiz görmeyenler de vardir. Vasiyyet bir bakima münavele, bir bakima da i'lam'a benzemekle beraber onlardan asagi derecede bir ögrenim ve ögretim yoludur.

h. Vicâde

Bir ravinin yazma bir kitabi ele geçirmesine vicade denir. Hadisçiler bunu, sema, icazet ve münavele söz konusu olmadigi halde bir kitaptan hadis almayi ifade için kullanirlar. Bu durumda hadisleri elde eden kimse rivayet ederken "vecedtu bi hatti fulan" (falanin alyazisi ile yazilmis olarak buldum ki) diyerek durumu açiklamasi gerekmektedir. Vicade geçerli hadis ögrenimi ve ögretimi yollarindan biridir. Bugün hadis kitaplarindan yapilan nakillerin hepsi bir çesit vicade'dir.


Kaynak: www.mustafakaratas.com